2 Ocak 2014 Perşembe

Nerede kalınır? Ne yenir? Nereler gezilir? PAMUKKALE (DENİZLİ)

pamukkale...
rüya gibi.. cennet gibi.. huzur gibi.. aşk gibi..
müthiş bir yer.. dünyada görülmesi gereken özel yerlerden biri, hatta en özellerinden biri.. bir şeyler yapmak, bir yerler görmek ise istenen, planların en üst sırasında olmalı kanımca..
şu önemli; gideceğiniz mevsim ne çok soğuk olsun ne çok sıcak.. hatta biraz soğuk da olabilir ama yaz iyi bir seçim olmayabilir. biz şubat ayında gittik ve ne üşüdük ne terledik.. travertenlerde yalın ayak dolaşılıyor mecburen ama şubat ayında o buz gibi travertenler sizi üşütmüyor çünkü kaplıca suyunun aktığı kanallar var ve her üşüdüğünüzü hissettiğinizde o kanallarda o sıcacık sularda ayaklarınızı ısıtıyorsunuz :) şimdi detaylara geçmek lazım :)
biz bir gece kalacaktık ve istediğimiz travertenlere yakın beyaz bir oteldi. çok zorlanmadık,bulduk:) AYAPAM HOTEL beklentilerimizi karşılamaya yetti.. zaten gün boyunca pamukkaleyi geziyorsunuz ve sadece uyumak için odanıza çıkıyorsunuz.. oldukça temiz, güler yüzlü personele sahip yemekleri çok iyi olmasa da karnınızı doyuracak nitelikte şirin bir otel. tavsiye ederim..ücreti çok çok uygun..
odalara eşyalarımızı attık ve hemen keşfe çıktık.. çünkü pamukkaleye girerken travertenleri görüyorsunuz ve cidden bu sizi heyecanlandırıyor. orada bulunmadığınız her an kayıp gibi.. otelden çıkınca küçük bir park var travertenlerin hemen altında.. güzeldi ama orada hiç vakit geçiremedik.. zaten yürüyerek 3 dakikada traverten girişine geliyorsunuz. giriş ücretli. kent kartınız varsa ücretsiz.. ödemeyi yaptıktan sonra ayakkabılarınızla vedalaşıyorsunuz. sırt çantası olursa yanınızda ayakkabılarınızı elinizde taşımak zorunda kalmazsınız. o çantanın içine bir çift çorap ve küçük bir havlu koyarsanız, ayakkabılarınızı giyeceğiniz zaman ne kadar faydalı olduğunu göreceksiniz :)
işte o harika yerden müthiş bir manzara..
hehe karlı oldu ne güzel oldu :)
ufak bir yokuş çıkıyorsunuz, aslında yer buz gibi.. gerçi alışıyor insan bir süre sonra ama.. bazı yerler hamur gibi.. evet böyle bir değişik.. nasıl? işte şöyle..
                                                 
sağdaki fotoğraf bunun kanıtıdır :) ilginç, böyle vıcık vıcık :) ama içinde olmak keyifli. hemen bu cıvıklığın yanında bahsettiğim kanallar var. oturuyorsunuz kenarında ayağınızı bırakıyorsunuz içine, akan su oradan oraya savuruyor ayaklarınız.. öyle güzel sıcak ki..oturduğunuz yerde tam karşısı; şu pamukkale fotoğraflarının klasikleşmiş yeri var ya katman katman üzerinde su bulunan, insanların o suda yüzdüğü yer, evet orası. o da soldaki fotoğraf. kirlenmiş gördüğünüz gibi, insan üzülüyor tabi. suyu açmamışlar. unesco dünya mirasları listesinde yer alan pamukkale travertenleri kararma tehlikesiyle karşı karşıya olduğundan bazı bölgelerde gezmek yasak. bize müsade etmediler, oraya giremedik.
hemen otelin karşısındaki parkın fotoğrafını da buldum..
 güzel di mi? bence çok çok güzel :)
farklı kapılar var çıkış için.. biz bilmediğimiz sadece yürüdük binbir merak içinde :)
yanlış hatırlamıyorsam ilk önce bir müzeye denk geldik.. bahçesinde mezarlıkların bulunduğu kapalı bir mekan.. içinde yıllar öncesine ait kalıntılar, araç-gereçler olan..


 hepsi birbirinden ilginç kalıntılar... ciddi bir yaşanmışlık hissi. ama bilmiyorsunuz ki daha sizi neler neler bekliyor.. bu gördüklerimiz bile bize çok gelirken :)

müze çıkışı bahsettiğim kapılardan birine geldik. diğer girişe gidebilmek için bekleyen araçlar var. ulaşım onlarla sağlanıyor. biz dört kişiydik ve başkalarını beklemeden araç bizi diğer kapıya götürdü. araç 1 lira bu arada :) ve o kocaman antik kente giriş..
HİERAPOLİS...
kocamaaan bir antik kent.. her yer kalıntı.. özellikle bir yer var sadece mezarlıklar mevcut.. çok fazla ama.. hepsi birbirinden farklı. kemerler, geçitler, sütunlar.. antik kentte; Apollon tapınağı, tiyatro, hamam kompleksi, surlar ve kiliseler mevcut. 
güzel olan bembeyaz bir rüyadan çıkıyorsunuz, kocaman bir tarihe giriş yapıyorsunuz.. garip hisler sarıyor bir anda inanın insanı.. çok başka, bambaşka..


üstteki tiyatro.. ses sistemi harika :) sol taraftaki sütunlar, taşlar.. ve sağdaki mezarlığa giden mistik yol :)


zaten antik şehri gezerken vakit akıyor.. hava kararmaya başlarken çıktık antik kentten. çıkış kapısına yürüdük. dışarıda taksiler var bekleyen. biriyle konuşup otele gidiyorsunuz. otelde yemeğimizi yedikten sonra yine dolaştık sokaklarını pamukkalenin ve sonra yarın için uyumaya gittik :)
ikinci gün kahvaltı sonrası otelden ayrıldık. gezmediğimiz bir iki yer vardı merak ettiğimiz. biri kırmızısu diğeri tabi ki her güzel yerde yaşamış olan kleopatranın havuzları :)
kızılsuya aracımızla gittik. biraz mesafe var. ama cok uzak uzak değil. karahayıt köyünde. 
aslında bir kaç kişiye sormuştuk kırmızısuyu(kızılsu). ve gitmeyin demişlerdi ama ben yoğun baskım sonucu götürmeyi başardım ve sonrasında fark ettim ki orada geçen vakit kesinlikle beyaz travertenlerde değerlendirilmeliymiş. neyse.. kırmızısu levhasının yanındaki otoparka arabanızı park ediyorsunuz ve giriş yolu sizi kırmızısuya götürüyor. ama ilk olarak odalar dikkatinizi çekiyor. çamur banyoları odaları. sıra sıra.. denemedik ama denenebilirdi.. giderseniz bizim içinde denemiş olun :) çok faydalıymış buradaki çamur, hatta satışa sunulacakmış paketler halinde. bir çok hastalığa deva oluyormuş. odalara şöyle bir baktıktan sonra kırmızısuya geldik. su kırmızı değil:( fotoğraflardaki gibi renklide değil.. esasında zaten su değil de termal suyun içindeki maden oksitleri nedeniyle kırmızı,yeşil ve beyaz renkli traverten tabakaları oluşuyormuş. ama dediğim gibi biz göremedik. yani gördük ama şöyle ki; çok küçük bir alanda hafif kızıllık vardı ve zaten çok çok küçük bir travertendi. ama etrafı güzeldi.. hediyelik eşyalar saten küçük küçük arabalar vardı. daha çok takı.. hediyelerimizi alıp beyaz bembeyaz, büyük büsbüyük travertenlerimize geri döndük.
ve doğru kleopatra havuzlarına.. Allahım bu nasıl bir şey, burası bir cennet.. su masmavi.. suyun içinde yıkılmış yatık ve batık sütunlar. ama suyun mavisi başka bir mavi.. hazırlıklı değildik havuza giremedik.. ama nolur siz girin.. yüzenler vardı.. içimiz gitti..sanırım bir daha öyle bir güzellik göremem ömrü hayatımda.. en büyük pişmanlığım girememek, yanımda mayo benzeri bir şey götürmemiş olmak..bakın;


burada bir şeyler atıştırıp hüzünlü hüzünlü kaçtık buradan :( çıkışta çok şirin bir yer var.. hediyelik eşyalar satan bir bayan.. çok sıcakkanlı, güler yüzlü.. biraz sohbet, biraz alış veriş, bir iki de çay :)
aşağıya inince yemeden gitmemek için gözlemelerinden de yedik.. nette güzel olduğunu okumuştuk ama çok da beğenmedik.. yemesek olurmuş.. çıktık yola..
bilmeden, tesadüfen bir tabela gördük..KAKLIK MAĞARASI.. baktık internetten yine travertenler yazıyor. görmeden gider miyiz :)
girişinde bir su birikintisi var, merdivenlerin altında şöyle ki(rengiyle büyülendik adeta)
ki bence bu fotoğrafta hiç mi hiç belli olmamış ama başka fotoğraf da bulamadım :( ama çok güzel..
şöyle kötü bir yanı var kiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii
NEFES ALMANIZ İMKANSIZZZZZZZZZZZZZZZZZ
abartmıyorum. ben hayatımda böyle bir koku koklamadım.. ölümcül.. kusmak istersiniz, ki ben fena da oldum hani.. ama müthişti travertanler o ayrı.. yani görmeden gitmek çok büyük bir eksiklik olurmuş ama kokmayaydı iyiydi.. ıyyy aklıma geldi çok bişi yazasımda gelmedi şimdi.. bu arada bu bahsi geçen mis kokulu mağara DENİZLİ-AFYON karayolu üzerinde.. gidin ,görün, koklayın hehe :)
finali bahsetmeyi unuttuğum bir detayla yapıyorum. mutlaka travertenlerdeki gezinizi akşam, gün batımına denk getirin ve eminim dünyanın çok az yerinde görebileceğiniz o muhteşem manzarayı seyre durun.. yaşadığınızı hissedin.. tebessüm edin.. şükredin.. yansımaları izleyin.. orada kaybolun..
buyrun;

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder